9KtO. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla. 1- Yâsin. 2- Habibim! O hikmet dolu Kur'an'a yemin ederim ki, 3- Sen hiç şüphesiz Hakk tarafından gönderilen peygamberlerdensin. 4- Dosdoğru bir yol üzerindesin. 5- Bu Kur'an yegane galip, çok esirgeyici Allah'ın indirdiği bir kitaptır. 6- Yakın ataları azap ile korkutulmamış, bu yüzden kendileri gaflet içinde kalmış olan bir kavmi onunla korkutman için bu kitap gönderilmiştir. 7- Andolsun ki bunların çoğunun üzerine azap hususundaki o söz hak olmuştur. Artık bunlar iman etmezler. 8- Şüphesiz, biz onların boyunlarına öyle kelepçeler geçirdik ki, bunlar çenelerine kadar dayandı. Şimdi onlar, kafaları yukarı kaldırılmış haldedirler. 9- Biz hem önlerinden, hem arkalarından bir set çekmek suretiyle kâfirleri sarıverdik. Artık görmezler. 10- Onları azap ile korkutsan da, korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler. 11- Sen ancak o Kur'an'a uyan ve çok esirgeyici Rahman'ı görmeden büyük saygı gösteren kimseyi korkutabilirsin. İşte sen onu hem mağfiretle, hem çok şerefli mükâfatla müjdele. 12- Şüphesiz, ölüleri ancak biz diriltiriz. Önceden işledikleri amelleri ve geride bıraktıkları eserleri de biz yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kitapta Levh-i Mahfuz'da kaydetmişizdir; kitapta yazıp saymışızdır. 13- Kâfirlere o şehir halkının hâlini misal göster. Hani oraya elçiler gelmişti. 14- Biz o zaman kendilerine iki elçi gönderdiğimizde onları yalanlamışlar, biz de bir üçüncü elçi ile bunları takviye etmiştik. "Şüphesiz, biz size gönderilmiş elçileriz." demişlerdi. 15- Şehir halkı "Siz bizim gibi insandan başka kimseler değilsiniz, Hem Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece bir yalancısınız!" dediler. 16, 17- EIçiler şöyle dediler "Rabbimiz biliyor ki, hakikaten biz size gönderilmiş elçileriz. Bizim üzerimize düşen vazife ancak apaçık tebliğdir." 18- Dediler ki "Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu iddianızdan vazgeçmezseniz andolsun, sizi mutlaka taşlayarak öldürürüz. Muhakkak bizden size çok acıklı bir işkence de dokunur." 19- Elçiler dediler ki "Sizin uğursuzluğunuz kendinizdedir. Nasihat edildiğiniz için mi bütün bu tehditler? Hayır! Siz haddi aşan bir topluluksunuz." 20- O şehrin en uzak yerinden koşarak bir adam geldi "Ey kavmim! Uyun o gönderilmiş elçilere." dedi. 21- "Uyun, sizden tebliğlerine karşılık hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidayete ermiş zatlardır. 22, 23- Ben, beni yaratana neden kulluk etmeyecekmişim? Siz hepiniz ancak O'na döndürülüp götürüleceksiniz. Ben, O'ndan başka tanrılar edinir miyim? Eğer o çok esirgeyici Allah bana bir zarar vermeyi dilerse ilahlarınızın iddia ettiğiniz şefaati bana hiçbir şekilde fayda vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar. 24- Şüphesiz ben o takdirde mutlak apaçık bir sapıklık içinde olurum. 25- Şüphesiz, ben Rabbinize iman ettim. işte bunu benden duyun." 26, 27- O zatı taşlayarak şehit ettiler. O'na "Gir cennete!" denildi. O da "Ne olurdu, kavmim Rabbimin beni mağfiret ettiğini, bana cenneti ikram ettiğini bilseydi ve tasdik etseydi." dedi. 28- O'nun öldürülmesinden sonra kavminin üzerine azap oIarak gökten hiçbir ordu indirmedik, indirecek de değildik. 29- Onların cezası sadece korkunç bir ses oldu. Artık hemen hayatları sönüverdi. 30- Kendilerine herhangi bir peygamber ve elçi geldiğinde mutlaka O'nunla alay eden o kullara yazıklar olsun! 31, 32- Kendilerinden evvel nice nesilleri helâk ettiğimizi, onların bir daha bunlara dönüp gelemez ümmetler olduklarını müşrikler görür gibi bilmediler mi? Onların hepsi de, muhakkak toptan bizim huzurumuza getirileceklerdir. 33- Canlandırdığımız ölü toprağın içinden çıkan tanelerden yiyip duruyorlar. öldükten sonra dirilme hususunda bu misal onlar için bir ibret, bir delildir. 34- Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından içlerinden pınarlar fışkıran nice bostanlar yaptık. 35- Bütün bunlar Allah'ın yarattığı mahsulden ve kendi emekleriyle yaptıklarından yemeleri içindir. Hâlâ şükretmeyecekler mi? 36- Yerin bitirmekte olduğu şeylerden, insanların kendilerinden ve daha bilemeyecekleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne kadar yücedir, münezzehtir. 37- Gece de onlar için kudretimizi gösteren bir delildir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlıkta kalıvermişler. 38- Güneş de kendi karargahında ekseni etrafında devamlı seyr eder. Bu, mutlak galip, her şeyi hakkıyla bilen Allah'ın takdiridir. 39- Ay'a da kendi yörüngesinde menziller tayin ettik. Nihayet o, eski hurma salkımının sapı gibi bir hale döner. 40- Ne Güneş'in Ay'a yetişmesi ne de gecenin gündüzü geçmesi mümkündür. Her biri ayrı bir yörüngede yüzerler. 41, 42- Onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımış olmamız ve kendilerine bunun gibi binecekleri nice vasıtaları yaratmış bulunmamız onlar için kudretimize bir delildir. 43- Hâlbuki dilersek onları suda boğarız. O takdirde kendileri için ne bir kurtarıcı vardır ne de kurtulabilirler. 44- Sadece bizden bir esirgeme ve mukadder zamana kadar yaşamaları onları kurtarır. 45- Onlara "Önünüzdekinden ahiretten ve arkanızdakinden dünya felâketinden korkun ki, bağışlanasınız." denildiği zaman yüz çevirdiler. 46- Onlara ne zaman Rablerinin ayetlerinden herhangi bir ayet gelse, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır. 47- Onlara "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden hayra harcayın." denilince o kafirler, iman edenlere şöyle dediler "Allah'ın, dileseydi yedireceği kimseye biz mi yedirecekmişiz? Siz apaçık bir sapıklık içindesiniz. 48- Eğer doğru sözlü iseniz, bu tehdidin ne zaman meydana geleceğini söyleyin?" 49, 50- Onlar birbiriyle çekişip dururlarken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir ses işlerini bitirir. O zaman ne vasiyet yapmaya ne de ailelerine dönmeye vakit bulurlar. 51- Sur'a üfürülmüştür. Artık onları kabirlerinden kalkıp Rablerine doğru koşup giderlerken görürsün. 52- O zaman şöyle derler "Eyvah bize! Uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı? Bu diriliş Rahman'ın vaat ettiği şey. Gönderilen peygamberler meğer doğru söylemişler." 53- Bu, sadece korkunç bir sestir. Artık onlar toptan ve derhal huzurumuza getirilmişlerdir. 54- İşte bugün kimse en küçük bir haksızlığa uğramaz. Ancak yapmakta olduğunuzun karşılığını görürsünüz. 55- Şüphe yok ki bugün cennet yâranı pek güzel bir zevk ve eğlence içindedirler. 56- Kendileri de, hanımları da cennet gölgelerinde, tahtlarının üstüne kurulup dayanmışlardır. 57, 58- Orada taze meyveler ve temenni edecekleri her şey onlarındır. Çok esirgeyici Rablerinden onlara bir selam vardır. 59- O gün kâfirlere seslenilir "Ey günahkârlar, bugün siz müminlerden ayrılın!" 60, 61- "Ey Âdemoğulları "Şeytana tapmayın. Çünkü o, sizi Rabbinizden ayıran bir düşmandır. Bana ibadet edin. İşte dosdoğru Yol budur." diye size emretmedim mi? 62- Andolsun ki şeytan sizden birçok halkı saptırmıştı. O vakit niçin akıl etmiyordunuz? 63- İşte bu, öteden beri tehdit edilegeldiğiniz cehennemdir. 64- Küfür ve inkârda ısrar edişinize mukabil girin oraya!" 65- O gün ağızlarının üstüne mühür basarız. İşledikleri her şeyi elleri söyler, ayakları ve diğer uzuvları da şahitlik eder. 66- Hâlbuki dileseydik, dünyada iken gözlerini silme kör yapardık da yolda koşuşup kalırlardı. Artık nasıl göreceklerdi? 67- Yine dileseydik, en dirâyetli oldukları yerde suratlarını değiştirip bambaşka çirkin bir hâle çevirirdik. Kurtulmak için ne ileri gitmeye ne geri dönüp gelmeye güçleri yeterdi. 68- Kime uzun ömür verirsek onun yaratılışını tersine çevirir ihtiyarlığında gücünü aIırız. Bunu da mı akıl edemiyorlar? 69- Biz Resul'ümüze şiir öğretmedik. Bu O'na zaten yakışmaz. O kitap sadece bir öğüt ve hükümleri açıklayan bir Kur'an'dır. 70- Diri olan kimseleri uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye bu Kur'an indirildi. 71- Onlar için ellerimizin yaptığı nice hayvanlar yarattığımızı ve onlara sahip bulunduklarını görmediler mi? 72- Biz onları kendilerine boyun eğdirdik. işle bunlardan bazıları binekleri, bazıları yiyecekleridir. 73- Bunlarda kendileri için daha nice menfaatler ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmezler mi? 74- Onlar Allah'ı bırakıp güya kendilerine yardım edilir ümidiyle başka ilâhlar edindiler. 75- Ki bunlar onlara asla yardım edemezler. Bilakis kendileri o ilâhları muhafaza için hazırlanmış askerlerdir. 76- Habibim! Kâfirlerin lâkırdısı seni üzmesin. Şüphesiz onların neleri gizlemekte, neleri açığa vurmakta olduklarını biliyoruz. 77- İnsan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi bize apaçık bir düşman kesildi? 78- Kendi yaratılışını unutarak bize bir misal getirdi "Bu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" dedi. 79- Habibim! De ki "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyla bilendir." 80- Size yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. İşte bakın, ateşi ondan çakıp alıyorsunuz. 81- Gökleri ve yeri yaratan Allah, onları mahvettikten sonra onların benzerini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. O, bütün kâinatı yaratan ve her şeyi hakkıyla bilendir. 82- Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emir olarak "Ol" demesi yeter. O da oluverir. 83- O hâlde her şeyin mülkü, tasarrufu ve kudreti kendi elinde bulunan Allah'ın şanı ne kadar yücedir, münezzehtir. Siz ancak O'na döndürülüp götürüleceksiniz. Türkçe Kuran-ı Kerim 105,431 Görüntüleme Fatır Suresi, Yasin Suresi – 439. Sayfa – 22. Cüzün 4. Hizbi Yasin Suresi – 440. Sayfa – 22. Cüzün 4. Hizbi Yasin Suresi – 441. Sayfa – 23. Cüzün 1. Hizbi Yasin Suresi – 442. Sayfa – 23. Cüzün 1. Hizbi Yasin Suresi – 443. Sayfa – 23. Cüzün 1. Hizbi Yasin Suresi – 444. Sayfa – 23. Cüzün 1. Hizbi Yasin Suresi Arapça ve Türkçe Oku sîn. kur’ânil hakîmhakîmi. leminel murselînmurselîne. sırâtın mustakîm mustakîmin. azîzir rahîmrahîmi. tunzira kavmen mâ unzira âbâuhum fe hum gâfilûngâfilûne. hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûnyu’minûne. cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilâl ezkâni fe hum mukmehûnmukmehûne. cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûnyubsırûne. sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûnyu’minûne. tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gaybi, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecrin kerîmkerîmin. nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârahum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubînmubînin. lehum meselen ashâbel karyeti, iz câehâl murselûnmurselûne. erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûnmurselûne. mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûntekzibûne. rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûnmurselûne. mâ aleynâ illâl belâgul mubînmubînu. innâ tetayyernâ bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîmelîmun. tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûnmusrifûne. câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselînmurselîne. men lâ yes’elukum ecran ve hum muhtedûnmuhtedûne. mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûnturceûne. ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûni. izen le fî dalâlin mubînmubînin. âmentu bi rabbikum fesmeûni. cennete, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûnya’lemûne. gafera lî rabbî ve cealenî minel mukremînmukremîne. mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilînmunzilîne. kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum hâmidûnhâmidûne. hasreten alâl ıbâdıbâdi, mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûnyestehziûne. lem yerav kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûnyerciûne. in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûnmuhdarûne. âyetun lehumul ardul meytetu, ahyeynâhâ ve ahracnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûnye’kulûne. cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûnuyûni. ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûnyeşkurûne. halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûnya’lemûne. âyetun lehumul leylu, neslehu minhun nehâra fe izâ hum muzlimûnmuzlimûne. şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîmalîmi. kamera kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîmkadîmi. şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamera ve lâl leylu sâbikun nehârnehâri, ve kullun fî felekin yesbehûnyesbehûne. âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûnmeşhûni. halaknâ lehum min mislihî mâ yerkebûnyerkebûne. in neşe’ nugrıkhum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûnyunkazûne. rahmeten minnâ ve metâan ilâ hînhînin. izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûnturhamûne. mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridînmu’ridîne. izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubînmubînin. yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikînsâdikîne. yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûnyahıssımûne. lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûnyerciûne. nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûnyensilûne. yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûnmurselûne. kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûnmuhdarûne. yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûnta’melûne. ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûnfâkihûne. ve ezvâcuhum fî zılâlin alâl erâiki muttekiûnmuttekiûne. fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûnyeddeûne. kavlen min rabbin rahîmrahîmin. yevme eyyuhâl mucrimûnmucrimûne. lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytânşeytâne, innehu lekum aduvvun mubînmubinun. eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustakîmmustakîmun. lekad edalle minkum cibillen kesîran, e fe lem tekûnû ta’kılûnta’kılûne. cehennemulletî kuntum tûadûntûadûne. yevme bimâ kuntum tekfurûntekfurûne. yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûnyeksibûne. lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûnyubsırûne. lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûnyerciûne. men nuammirhu nunekkishu fîl halkhalkı, e fe lâ ya’kılûnya’kılûne. mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî lehu, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubînmubînun. yunzira men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alâl kâfirînkâfirîne. ve lem yerav ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûnmâlikûne. zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûnye’kulûne. lehum fîhâ menâfiu ve meşâribu, e fe lâ yeşkurûnyeşkurûne. min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûnyunsarûne. yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûnmuhdarûne. lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûnyu’linûne. ve lem yeral insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubînmubînun. darabe lenâ meselen ve nesiye halkahu, kâle men yuhyil izâme ve hiye remîmremîmun. yuhyîhâllezî enşeehâ evvele merratin, ve huve bi kulli halkın alîmalîmun. ceale lekum mineş şeceril ahdari nâren fe izâ entum minhu tûkıdûntûkıdûne. ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîmalîmu. emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûnyekûnu. subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûnturceûne. Yasin Suresi Dinle Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor Yasin Suresi Oku Yasin Suresi Türkçe Okunuşu 1. Yâsîn 2. Vel Kur’ân-il hakîm 3. İnneke leminel murselîn 4. Alâ sırâtin mustakîm 5. Tenzîlel azîzirrahîm 6. Litunzira kavmen mâ unzire âbâuhum fehum gâfilûn 7. Lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fehum lâ yu’minûn 8. İnnâ cealnâ fî a’nâkihim aglâlen fehiye ilel ezkâni fehum mukmehûn 9. Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden feağşeynâhum fehum lâ yubsirûn 10. Ve sevâun aleyhim eenzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn 11. innemâ tunziru menittebeazzikra ve haşiyerrahmâne bilgaybi febeşşirhu bimağfiretiv ve ecrin kerîm 12. İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn 13. Vadrib lehum meselen ashâbel karyeh. İz câehel murselûn 14. İz erselnâ ileyhi musneyni fekezzebûhumâ fe azzeznâ bisâlisin fekâlû innâ ileykum murselûn 15. Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ vemâ enzelerrahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn 16. Kâlû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum lemurselûn 17. Vemâ aleynâ illel belâgul mubîn 18. Kâlû innâ tetayyernâ bikum lein lem tentehû le nercumennekum vele yemessennekum minnâ azâbun elîm 19. Kâlû tâirukum meakum ein zikkirtum bel entum kavmun musrifûn 20. Vecâe min aksalmedineti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiul murselîn 21. İttebiû men lâ yeselukum ecran ve hum muhtedûn 22. Vemâ liye lâ a’budullezî fetarenî ve ileyhi turceûn 23. Eettehizu min dûnihî âliheten in yuridnirrahmânu bi-durrin lâ tuğni annî şefâatuhum şey’en velâ yunkizûn 24. İnnî izen lefî dalâlin mubîn 25. İnnî âmentu birabbikum fesmeûn 26. Kîledhulil cennete, kâle yâleyte kavmî yâ’lemûn 27. Bimâ gaferelî rabbî ve cealenî minel mukremîn 28. Vemâ enzelnâ alâ kavmihî min badihî min cundin minessemâi vemâ kunnâ munzilîn 29. İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâhum hâmidûn 30. Yâ hasreten alel ibâdi mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânûbihî yestehziûn 31. Elem yerev kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn 32. Ve in kullun lemmâ cemî’un ledeynâ muhdarûn 33. Ve âyetun lehumul ardul meytetu ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn 34. Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîliv ve a’nâb ve feccernâ fîha minel uyûn 35. Liye’kulû min semerihî vemâ amilethu eydîhim efelâ yeşkurûn 36. Subhânnellezî halekal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitul ardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn 37. Ve âyetun lehumulleyu neslehu minhunnehâre fe izâhum muzlimûn 38. Veşşemsu tecrî limustekarrin lehâ zâlike takdîrul azîzil alîm 39. Velkamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm 40. Leşşemsû yenbegî lehâ en tudrikel kamere velelleylu sâbikunnehâr ve kullun fî felekin yesbehûn 41. Ve âyetul lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fil fulkil meşhûn 42. Ve halâknâ lehum min mislihî mâ yarkebûn 43. Ve in neşe’ nugrıkhum felâ sarîha lehum velâhum yunkazûn 44. İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn 45. Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum vemâ halfekum leallekum turhamûn 46. Vemâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn 47. Ve izâ kîle lehum enfikû mim mâ rezakakumullâhu, kâlellezîne keferû, lillezîne âmenû enut’ımu menlev yeşâullâhu et’ameh, in entum illâ fî dalâlin mubîn 48. Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn 49. Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhideten te’huzuhum vehum yehissimûn 50. Felâ yestetîûne tavsıyeten velâ ilâ ehlihim yerciûn 51. Ve nufiha fîssûri feizâhum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn 52. Kâlû yâ veylenâ men beasena min merkadina hâzâ mâ veaderrahmânu ve sadekal murselûn 53. İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâ hum cemî’un ledeynâ muhdarûn 54. Felyevme lâ tuzlemu nefsun şeyen velâ tuczevne illâ mâ kuntum tâ’melûn 55. İnne ashâbel cennetil yevme fîşuğulin fâkihûn 56. Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alel erâiki muttekiûn 57. Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn 58. Selâmun kavlen min rabbin rahîm 59. Vemtâzul yevme eyyuhel mucrimûn 60. Elem a’hed ileykum yâ benî âdeme en lâ tâ’buduşşeytân innehû lekum aduvvun mubîn 61. Ve enî’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm 62. Ve lekad edalle minkum cibillen kesîran efelem tekûnû ta’kılûn 63. Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn 64. lslevhel yevme bimâ kuntum tekfurûn 65. Elyevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn 66. Velev neşâu letamesnâ alâ a’yunihim festebekus sırâta fe ennâ yubsirûn 67. Velev neşâu lemesahnâhum alâ mekânetihim femestetâû mudıyyev velâ yerciûn 68. Ve men nuammirhu nunekkishu filhalkı, efelâ ya’kilûn 69. Ve mâ allemnâhuşşi’ra vemâ yenbegî leh in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn 70. Liyunzira men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn 71. Evelem yerav ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydîna en âmen fehum lehâ mâlikûn 72. Ve zellelnâhâ lehum feminhâ rekûbuhum ve minhâ ye’kulûn 73. Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribu efelâ yeşkurûn 74. Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn 75. Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn 76. Felâ yahzunke kavluhum. İnnâ na’lemu mâ yusirrûne vemâ yu’linûn 77. Evelem yeral insânu ennâ halaknâhu min nutfetin feizâ huve hasîmun mubîn 78. Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkah kale men yuhyil izâme ve hiye ramîm 79. Kul yuhyihellezî enşeehâ evvele merrah ve huve bikulli halkın alîm 80. Ellezî ceale lekum mineşşeceril ahdari nâren feizâ entum minhu tûkidûn 81. Eveleysellezî halakassemâvati vel arda bikâdirin alâ ey yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm 82. İnnema emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehû kun, feyekûn 83. Fesubhanellezî biyedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn. İlgili Yazılar Nas Suresi, Nas suresi anlamı ve Arapça okunuşu Nasr Suresi, Nasr suresinin anlamı ve tefsiri ile okunuşu, izaca nasrullahi suresi Tebbet Suresi, Tebbet Suresinin anlamı, okunuşu ve tefsiri Asr Suresi, Asr suresinin anlamı ve tefsiri ile okunuşu, Vel Asr Sûresi Tekasür suresi, Tekasür suresinin anlamı, yazılışı, tefsiri ile okunuşu Ayetel Kürsi Anlamı, Okunuşu ve Tefsiri Hümeze Suresi, Hümeze Suresi anlamı, okunuşu, meali ve tefsiri. Hümeze suresi ezberle 36-YÂSÎN 9. Ayet وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûnyubsırûne. Bayraktar Bayraklı Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları çepeçevre kuşattık. Artık göremezler. Edip Yüksel Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekerek onları perdeledik; artık göremezler. Erhan Aktaş Önlerine ve arkalarına birer set çektik1. Böylece onları perdeledik. Artık gerçeği 1- Zulmeden ve işledikleri günahları kendilerini kuşatanlar, büyüklenip yeryüzünde baskı ve zulüm yapanlar cezalandırılmayı kesin olarak hak ettiklerinden artık isteseler de iman edemezler. Artık gerçeği kavrayamazlar. 2- Bu, 7. ayette yer alan artık inanmazlar’ ifadesinin pekiştirilmesidir. Muhammed Esed önlerine ve arkalarına setler çektik ve göremesinler diye üzerlerine perdeler geçirdik Mustafa İslamoğlu Yine adeta önlerinden ve arkalarından birer set çekmiş ve gözlerini perdelemişizdir de, artık görememektedirler. Süleyman Ateş Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çektik de onları kapattık; artık görmezler. Süleymaniye Vakfı Sanki önlerine bir engel, arkalarına da bir engel koyup onları kuşatmışız da göremiyorlar[*]. [*] Bu iki ayette, benzetme yapma yerine doğrudan benzetilecek anlam kümesi kullanılarak Mekkelilerin, Kur’an karşısındaki tavırları canlandırılmıştır. Bu tür anlatıma istiare-i temsiliyye denir. Bu tıpkı, “işini saman altından su yürütür gibi yapıyorsun” yerine “saman altından su yürütüyorsun” demek gibidir. İstiarede benzetme gizlenir ve gerçek anlamı kast etme ihtimali olmaz. Bu iki ayette de gerçek anlamı kast etme ihtimali yoktur. Öyle olsa bu insanlar sorumlu tutulamazlar. Çünkü “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez” Bakara 2/286 İstiarede benzetme edatı gizlenir ama bu ayetlerdeki ifadeler mecaz değil, gerçek sanıldığı için onlarda gizlenen “sanki” kelimesini açığa çıkarmamız bir zorunluluk olmuştur. Yaşar Nuri Öztürk Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler. Ayetin Tefsiri MEAL Yasin 9 9.Yine adeta önlerinden ve arkalarından birer set çekmiş ve gözlerini perdelemişizdir de, artık görememektedirler. 9.Yine biz onların önlerine ve arkalarına birer set çektik; kalp gözlerini de perdeledik. Artık onlar hakikati asla göremezler. 9. “Önlerine ve arkalarına set çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.” 9. Onların önlerinden bir set geleceği göremezler ve arkalarından bir set geçmişlerinden ders almazlar oluşturduk da böylece onları bürüdük... Artık onlar göremezler. TEFSİR 8 ve 9. âyetlerdeki tasvir için yapılan izahları şöyle özetlemek mümkündür Pek çok açık kanıta rağmen inatla inkârcılıklarını sürdürenler öyle iç ve dış etkenler, öyle psikolojik ve sosyolojik şartlar ve alışkanlıklara kuşatılmışlardır ki, boyunlarına, çenelerine kadar dayanan boyunduruklar geçirilmiş gibidirler; kafaları yukarı kalkıktır, gözleri aşağıya kaymıştır; hangi yöne dönseler hidâyet ışığına uzaktırlar; böbürlendikleri ve nefislerine tutsak oldukları için Fussilet Sûresi'nin 53. âyetinde sözü edilen delilleri, gerek kendilerini çevreleyen dış alemdeki gerekse ruhi ve biyolojik yapılarındaki kanıtları asla göremezler. Boyunlarına halkalar geçirildiğinin belirtilmesi, insanın fıtratına yerleştirilen cebri bir durumdan değil, onların kendi işledikleri suçtan ötürü gördükleri bir karşılıktan söz edildiğini gösterir; zira bunlar birer cezalandırma aracıdır, ceza ise suçun karşılığıdır başka açıklamalarla birlikte bkz. Razi, Elmalılı. Bazı müfessirlere göre 8. âyette, inkârcıların bu tutumlarının onları sahip oldukları imkanlardan başkalarını yararlandırmaktan ve Allah yolunda harcama yapmaktan da alıkoyduğuna işaret edilmektedir. Taberi, Şevkani Diyanet Tefsiri "Önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çektik." ifadesi ile onların yapılarındaki inat ve kibir dolayısıyla geçmiş olaylardan ders almadıkları gibi, geleceklerini dahi hiç düşünmedikleri kastolunuyor. Çünkü taassup, onların her yanını kapladığı ve yanlış düşünceleri gözlerine perde olduğu için, apaçık hakikatleri görememektedirler. Şâyet selim bir fıtrata sahip olsalardı, bu hakikatleri görebilirlerdi. Mevdudi Evet onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çektik, gözlerini de perdeledik ki artık görmüyorlar, görmezler diyor Rabbimiz. Yâni bu tavırlarından ötürü onları kuşatmışız da artık baksalar da göremiyorlar. Allah’ın kitabına karşı böyle nötr bir tavır almış insanların bir şey görmeleri ne mümkündür? Allah’a imanın güvencesinde olmayan, kitabın emânı ile bir hayat yaşamaya yanaşmayan bu insanlara bir cezadır bu. Allah’ın vahyi, Allah’ın kitabı kendilerine ulaştırılıp ta onu duyan, onu anlayan insanlar ona teslimiyet göstermeyince elbette fıtratları bozulmuş insanlar haline geleceklerdir. Artık onların önlerinde önlerini görmelerine engel setler oluşacak, arkalarında geçmiştekilerin başlarına gelenlerden ibret almalarını engelleyecek setler oluşacaktır. Âd’ın, Semûd’un, Bizans’ın, geçmişlerin kalıntılarının üzerinden geçecekler ama hiçbir şey göremeyecekler, hiçbir şey anlayamayacaklar. Geçmişlerine bakamayacaklar, mâzilerini değerlendiremeyecekler. Bir zamanlar nasıl bir konumda olduklarını, şimdiyse nasıl bir hale getirildiklerini, düne nazaran kendilerine nelerin lütfedildiğini, dünkü fakirliklerinden bugün nasıl zenginleştirildiklerini, dünkü hastalıklarından bugün nasıl sıhhate kavuşturulduklarını hiç düşünmüyorlar, düşünemiyorlar, göremiyorlar. Böyle bir körlük içindeler işte. Önlerini de göremiyorlar. İstikbal diye sadece dünyayı görüyorlar. Kıble olarak sadece dünyayı görüyorlar, kısacık dünya geleceğini düşünüyorlar da çok uzun olan kabir azabını hiç hesap etmiyorlar. Mahşeri, mizanı, hesabı, kitabı, cenneti, cehennemi hiç düşünmüyorlar. İleride ne olacak, başımıza neler gelecek? Rabbimiz bize ne yapacak? Yaşadığımız bu hayat bizi nereye götürecek, zerre kadar bunu düşünüp hesap etmiyorlar. Allah’ın âyetlerini işlemez hale getiriyorlar. Çünkü biz onları sardık, onları kuşatıverdik, diyor Rabbimiz. İnsan her an Allah’ın yasalarıyla çepeçevre kuşatılmıştır. Yâni bu insanlar Allah’la ilgilenmedikleri zaman, Allah’ın kitabını, Allah’ın âyetlerini gündemlerine almadıkları zaman, Allah’ın peygamberinin defterini dürüp yaşamaya başladıkları zaman kendilerini Allah’tan kurtarmış mı sayıyorlar? Hayır hayır, onlar sürekli Allah’ın kuşatması, Allah’ın yasalarının etkisi altında bulunmaktadırlar. Manevi körlükten sözediyor bu âyet. Yoksa bir duvar çekmeden değil. Çekilen bir duvar falan yok. Fakat sanki duvar varmış hatta duvardan da öte ses geçirmez, duygu geçirmez bir duvar belki de. Böyle ruhu engelleyen bir duvar düşünün. Ruha gönderilen sinyalleri almayan, geçirmeyen bir duvar düşünün. Göz var fakat ışık yok, ışığa kapalı. Işık; vahiy. Göz olsa ne yazar. Eğer vahiy ışığı yoksa en keskin göz bile karanlıkta neyi görebilir? İşte belki bu duvar, insanın kendi ruhunun önüne, insanın kendi yüreğinin önüne, insanın kendi bilincinin önüne, aklının önüne ördüğü ses geçirmez, iman geçirmez, vahiy geçirmez korkunç bir duvar. Ondan bahsediyor âyet.

ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ne için okunur